Hurriyet

12 Aralık 2010 Pazar

Avrupa'da Kronik Bir Laiklik Sorunu Var

Yazilarimi okuyanlar meshur Isvecli arkadasimi bilirler. Dun gece ailesiyle birlikte bize yemege geldi. Arkadasligimiz o kadar eglenceli ve hizli bir sekilde gelisti ki birlikte vakit gecirmekten buyuk haz alir hale geldik. Nedeni ise basit. "Otekinin" gercekten ne dusundugunu ve nasil biri oldugunu gozlemleme sansimiz dogdu arkadasligimiz suresince. Ikimiz de yapi itibariyle oldukca merakli ve dunya siyasetiyle ilgili insanlariz. Ayni cografyada yasiyor ve bu cografyadaki dinamikleri yakindan takip ediyoruz. Birbirimiz icin "oteki"yiz, ancak baska herhangi bir platformda bu "oteki" lik durumu araya bir duvar orecekken biz bu duvari bastan yiktik ve aramizda heyecanli bir iletisim agi kurduk.

Yemekte konu ilk olarak 2010 Nobel Odullerin'nden acildi. Biliyorsunuz, Nobel Baris Odulu'nu bu yil Cinli insan haklari savunucusu Liu Siaobo kazandi, ancak hapiste oldugu icin odulunu almaya gelemedi. Isvecli arkadaslar bu konu uzerine yuzlerinde dehset dolu ifadelerle konusmaya basladilar. Cin Devlet Baskani'nin bu odulu Cin'in ic islerine karismak olarak gordugune inanamadiklarindan ve Cin'in ne kadar barbar oldugundan bahsettiler. Onlar Cin hakkinda verip veristirirken ben bir taraftan Nobel Odulleri'nin ortaya cikisini dusunmeye basladim. Nobel Odulleri'nin fikri babasi Alfred Nobel adli bir Isvecli. Alfred Nobel dinamitin mucidi. Patlayicilara olan ilgisi sayesinde inanilmaz bir servetin sahibi oldu. Olene kadar Avrupa'dan baslamak uzere dunyadaki bircok ulkeye (ABD de dahil) silah ve patlayici satti. Yani anlayacaginiz Savas Baronu. Ancak bu durumdan vicdanen rahatsiz olmus olacak ki vasiyetinde servetinin 1/3'unun Nobel Odulleri adi altinda 5 dalda dagitilmasini istedi. Buraya kadar sorun yok, adam ticaret ugruna insanliga cok zarar vermis, sonra da pisman olmus ve servetini bagislamis, ne guzel diyebilirsiniz. Ancak bugun Isvec ekonomisi hala silah ticareti uzerine kurulu. Nobel Odulleri'ni dagitan Nobel Vakfi bile bugun elindeki parayi Amerika'nin en buyuk silah ureticisi iki sirketteki hisselere yatirarak buyutuyor ve odulleri bu fonla dagitiyor. Iste benim sorunum da burada basliyor.

Isvecli arkadaslar agiz dolusu Cin'e hakaret ederken ben de konuyu 2006'da Nobel Edebiyat Odulu'nu kazanan Orhan Pamuk'a getirdim. Cin'deki benzer tepkilerin daha yumusaginin Turkiye'de de olustugunu ve Pamuk bu odulu alinca Turkiye'de bircok kasin havaya kalktigini soyledim. Yemek masasindaki herkes dondu kaldi. Ve ben devam ettim. Nobel Odulleri'nin kokeninin  ve bugunku finansal kaynaginin bircok kimsenin midesini bulandirdigini ve isin bu kismini gormezden gelmenin mumkun olmadigini soyledim. Cin ile alip veremedigim birseyin olmadigini ancak Cin'in "Kral ciplak!" diye bagirarak bir nevi gercekleri gozler onune serdigini soyledim. Masadaki hava sifirin altina dustu. Sonra kapi caldi, baska misafirler geldi, biz de her zamanki gibi hayatin guzel ve eglenceli taraflarindan bahsederek gecemize sen-sakrak devam ettik. 

Avrupa'da beni en cok sasirtan nedir biliyor musunuz? Avrupa'nin urkekligi ve korkakligi. Herseyden korkuyorlar. Parasiz kalmaktan, kafalarina bomba yagmasindan, dislerinin dokulup disciye gidecek para bulamamaktan, Islami terorden, iklim degisikliginden, herseyden! Bunlar tabi ki korkulacak seyler, ancak bunlari degistirmek veya engellemek icin ellerine gecen firsatlari statukoculuk ugruna kaciriyorlar.  Bugun Amerika'nin dunyadaki tek guc olmasinin bir sebebi Sovyetler Birligi'nin yikilmasi ise diger bir sebebi de statukocu Avrupa.

Avrupa'yla ilgili benim gozlemledigim sorunlari soyle siralayabilirim:

1. Avrupa'da akut bir laiklik sorunu var. Avrupa kesinlikle laik degil. Avrupa Birligi'nin bircok  boyutu var; ekonomik, kulturel, askeri, vs. Ancak bunlarin hepsinin ortak paydasi din. Gundelik hayatlarini dine gore sekillendiriyorlar demiyorum. Ancak AB'nin getirdigi "yeni kulturlerle birlikte yasama" zorunlulugu Avrupalilari urkutuyor. Ve diyorlar ki "illa da birileriyle birlikte yasamak zorundaysak bari ortak bir yanimiz olsun". Insanlara en cazip gelen manevi deger de din oldugu icin dine sarilmis durumdalar. Yani Avrupa, AB'den sonra laiklige neredeyse tamamen hoscakal dedi. Bu anlamda, yani laiklik konusunda, Turkiye'nin Avrupa'ya katacagi cok sey oldugunu dusunuyorum. Nitekim birkac yil once Fransa Turkiye'deki laiklik uygulamasini inceledi ve bunu uygulamaya koydu.

2. Avrupa halklari bir tur korku imparatorlugu tadinda yonetiliyorlar, bu sozlerimin abarti oldugunu sanmayin. Turkiye'nin AB'ye girisine hayir deyin, yoksa Turkler Avrupa'yi istila eder, gereginden fazla buyuk evlerde yasamayin, giderlerle basa cikamazsiniz, cocuklariniza yuksek sesle konusmamayi ogretin, etraftakiler rahatsiz olur. Hatta gecenlerde Irlandali bir kiz arkadasim isten sonra isyerinden bir erkek arkadasiyla bir kafeye kahveye icmeye gitti. Tesadufen kocasi oradan gecerken onlara rastladi. Ve arkadasimi kolundan tutarak eve goturdu. Sebebi de su: "Ya annem ve babam buradan gecseydi de seni o adamla gorseydi? Ne derdim ben anneme ve babama???"  

3. Avrupa Birligi'nin asil kurulus amaci Avrupa'nin tekrar birbiriyle savasmasini onlemek, yani birbirlerinden korkuyorlar. Iki dunya savasi da Avrupa'dan, hatta benim su anda yasamakta oldugum sevgili Avusturya'dan kaynaklandi.

4. AB'nin asil amaci gecmisteki somurge duzenini bugun de devam ettirmek. Almanya ve Fransa'nin genislemeye karsi cikmasinin en buyuk sebebi buyuyerek herkesin esit hakka sahip oldugu kocaman bir birlik kurmak yerine sadece cekirdek bir kadronun yonettigi genis nufuz sahasina sahip bir birlik olmak. Yani Almanya ve Fransa kurallari koymak istiyor, kalan kucuk Avrupa ulkelerinin de bunlara uymasini istiyor. Turkiye gibi bir ulke ise arkasindaki imparatorluk deneyimiyle bu oyunun kurallarina kesinlikle uymuyor.

5. AB'nin bir diger kurulus amaci ise ABD ile mucadele etmek. ABD'nin Avrupa'daki nufuzunu kontrol altinda tutmak icin kriterlere uymayan ulkeleri dahi (Bulgaristan ve Romanya gibi) uyelige kabul ediyorlar ki bu ulkeler Amerika'ya yem olmasin. Yani soguk savas donemindeki Rusya-ABD arasindaki dengeyi simdi AB-ABD arasinda kurmaya calisiyorlar. Ancak AB statukocu zihniyetten bir turlu kurtulamadigi icin ABD surekli AB'ye nanik yapiyor ve ne yapmasi gerektigine surekli mudahale ediyor.

6. AB icinde iki grup var. Bunlardan birincisi Hristiyanlar, ikincisi ise Liberaller. Iki grup da nihayetinde Turkiye'yi istemiyor. Ancak bunu degisik sekillerde ifade ediyorlar. Sarkozy Ve Merkel Hristiyan Klubu'nun basini cekiyor. Bunlar Turkiye'yi istemediklerini acikca beyan ediyorlar. Yunanistan ve Kibris Rum Kesimi gibi liberaller ise Turkiye'yle muzakerelerin bloke edilmesinin en buyuk hata olacagini, Turkiye'yle muzakereler kesilirse Avrupa'nin Turkiye uzerinde kontrolunu yitirecegini soyluyorlar. Bugun Avrupa'nin en cok ihtiyaci olan sey enerji: Su, enerji, maden. Ve bu kaynaklarin 3/4'u Avrasya'da. Turkiye'de Avrasya'nin kapisi. Hal boyle olunca Turkiye ile ilgili ne yapacaklarini bilemez hale gelmis durumdalar.

7. Avrupa cesitlilikten hic hoslanmiyor. Kendi icindeki farkli renkleri kendi rengine boyayip entegre etmek yerine asimile etmeye calisiyor. Bunu yaparken de zaman zaman oldukca vahsi yontemler kullaniyor. Turkiye'yi Ermeni soykirimi ve Kurt sorunu gibi kendilerinin paha bicilmez katkilariyla yaratilan suni sorunlardan dolayi acimasizca elestirirken kendi insanlarina yaptiklari korkunc seyler hakkinda muthis bir otosansur uyguluyorlar. Isvec'in asil yerlileri Tatarlar ve Samiler. 1920-1980 arasinda Isvec Hukumeti bu iki irkin kadinlarini sistematik ve bilincli bir sekilde 60 yil boyunca kisirlastirdi. Dolayisiyla Isvec'te bugun bu iki irk yok olmaya yuz tutmus durumda.  Bunu da bilahare Isvecli arkadasimla konusacagim :)

10 veya 20 yil sonra Avrupa'nin nerede ve nasil bir konumda olacagini cok merak ediyorum. Siyasi analizci degilim, bunlar sadece okuduklarimdan ve yasadiklarimdan yola cikarak vardigim sonuclar.  Soylediklerim Turkiye penceresinden bakinca oldukca abartili ve biraz da anlamsiz gelebilir. Ancak seyahat etmenin bana kazandirdigi en onemli sey "otekilerle" birebir tanisma sansimin olmasi. Okumak onemli, ancak okuduklarini birebir yasama sansina sahip olmak daha da kiymetli.

Karli Viyana'dan kucak dolusu sevgiler.

Aydede

Hiç yorum yok: