Hurriyet

17 Nisan 2011 Pazar

Farkindalik mi Bizi Mutsuz Eden?

Buyudukce gecmisimizi daha bir ozlemle aniyoruz, degil mi? Etrafinizda 40 yasini gecmis herkes en az bir kere soyle demistir mutlaka:

"Eskiden hayat daha kolaydi. Is bulmak bu kadar zor degildi ve soludugumuz hava daha temizdi!"

Bu aralar ben de sikca dusunur oldum. Acaba bundan 50 yil once hayat gercekten daha mi kolaydi? Yoksa bugun 40 yasinda olan biri bundan 50 yil once 40 yasinda olsaydi hayat yine bugunku kadar zor mu gelecekti?

Eminim ki 50 yil once bugune nazaran daha kolay olan seyler vardi. Bir kere bu kadar fazla insan yoktu. Cesmeden su icilebiliyordu. Cocuklar sokak ve bahcelerde buyuyordu. Ancak sanirim insana bu "aaah ah, hey gidi eski gunler hey!" narasini attiran baska bir faktor de farkindalik.

30'lu yaslara kadar insanin farkindalik duygusu fazla gelismemis oluyor. 30'larindan sonra, ozellikle de ebeveyn olduktan sonra, insan etrafinda olup bitene daha kusbakisi bakabiliyor ve gorduklerinden ve duyduklarindan kendi sonuclarini cikarmaya basliyor. 30'larindan sonra insan sorgulamaya basliyor. Kendisine sunulan her fikri, her dusunceyi hemen kabul etmiyor. Bunlari kendi akil terazisinde tartiyor ve oylece sonuca variyor. Gazetede okudugu kose yazilarinin satir aralarini artik daha iyi yorumlayabiliyor  ve okuduklarindan, duyduklarindan ve yasadiklarindan kendine gore, kendi dogrularina gore mesajlar cikartiyor. Yani etrafinda olup bitenin farkina variyor.

Farkindalik duygusu her ne kadar insanin ayaklarinin yere saglam basmasini saglayan bir duygu ise de ayni zamanda insani karamsarliga da itebilen bir duygu. Gencken gozumuze iyi ve guzel gorunen insanlarin veya olaylarin bir anda karanlik taraflarinin da oldugunu fark ediyoruz ve irkiliyoruz. Genc bir kiz beyaz gelinlik ve beyaz atli prens hayalleriyle evlilige basladiktan birkac yil sonra evliligin dinamikleri icin de aldatmanin da oldugunun farkina variyor. Okuldan en iyi ogrenci olarak mezun olan biri aradan gecen onca yila ragmen kariyerinde hep hayal kirikliklari yasiyor ve de anliyor ki is dunyasinin karmasik denklemi sadece calisarak basarili olmayi kesinlikle garanti etmiyor. Veya kendisini esine ve cocuklarina adayarak uzun ve mutlu bir hayat surmenin hayallerini kuran bir kadin bir anda kendini hastane odasinda amansiz bir hastalikla mucadele ederken buluyor ve hayatin avuclarinin icinden akip gitmek uzere oldugunun farkina variyor.

Iste tum bu  "farkindaliklar"  bizi, henuz farkindaligimizin gelismemis oldugu gecmisimize goturuyor. Bizi derin bir  "offf"  cekmeye itiyor. Bence 50 yil once yasayan insanlar da kendi zamanlarinin 50 yil oncesini minnetle aniyorlardi. Cunku bizim gibi onlar da hayatin aslinda kocaman bir sahne ve kendilerinin de sadece minik birer figuran olduklarinin farkindalardi.  

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Bence bu hayal kırıklığı beklentilerden ve olaylara ya da istediklerimize yüklediğimiz anlamlardan kaynaklanıyor. O anlamı bi kenara atıp, sadece olduğu gibi ele alsak olayları, bi adım geri çekilebilip, ya aslında burada da başka turlu davranılabilir, illa bole olmak zorunda diil diyebilsek, bu kadar üzülmeyeceğiz bu farkındalığımıza, aksine bunu fırsata çevirip, artık 30’lu yaslarımda hayatıma dair ne istediğimi daha çok biliyorum, o zaman değiştirebileceklerimi değiştirim, geriye kalanlara da … et diyim, diyebiliriz belki.. değişim küçükten baslıyo tabi, bi anda herseyi değiştirebilmek mümkün diil. Küresel ısınmayı ya da eğitim sistemini. En azından kendi hayatından insan, kendine yakın alanları seçmeyi basarsa, o bile mutluluk olabilir.

İste size bi kitap önerisi. Dünden beri okuyorum ve gülüyorum arada

http://www.veliman.com/siktir-et-john-c-parkin/

Aydede dedi ki...

:D okuycam