Hurriyet

7 Ocak 2011 Cuma

Uzlasmak Boyun Egmekle Bir mi?

Politikayi sevmiyorum. Ama onsuz da yapamiyorum, hayatin bir parcasi. Politikayi sevmememin tek sebebi uzlasmaya kapali olmasi veya uzlasmayi ancak son care olarak, mecbur kaldiginda kullanmasi. Uzlasma, iki tarafin da belli kazanimlarla birlikte belli fedakarliklarda bulunarak istenen nihai hedefe ulasilmasidir. Uzlasmada amac kazan-kazan olmali, yani iki taraf da olabildigi kadar fazla kazanimla pazarlik masasindan ayrilmali. Uzlasmada:

1. Iki taraf asgari mustereklerde anlasabilmeli,

2. Uzlasi, temel degerlerden taviz vermeden gerceklestirilmeli,

3. Duygusallik bir tarafa birakilip  "akil"  on plana cikarilmali. 

4. Almak kadar vermenin de uzlasmanin bir parcasi oldugu anlasilmali, vermek  "boyun egmek"  olarak alginlanmamali.

Evli ciftlerin evliliklerini mutlu bir sekilde surdurebilmesi, dostlarin dostluklarini olene dek surdurebilmesi, kurumlarin surdurulebilir karlilik saglayabilmesi ve de en onemlisi ulkelerin varliklarini saglam temeller uzerine oturtarak, refah icinde surdurebilmesinin tek yoludur uzlasmak. Sebebi basit. Dunyada 7 milyar insan var ve bu 7 milyarin her birinin dogrusu farkli. Turkiye'de 73 milyon insan var ve bu 73 milyonun her birinin dogrusu da farkli. Her birimizi ayri ayri mutlu edecek bir siyasi parti bulmak imkansiz. Dolayisiyla saglam temeller uzerinde dimdik ayakta durmak istiyorsak bunun tek yolu, istesek de istemesek de, uzlasmak.  

Uzlasmak, yumrugunu masaya vurup hat-hotle is yaptirmaya alisilmis ortamlarda  "boyun egmek" le esdeger gorulur. Uzlasmanin kurallarindan biri olan  "fedakarlik", bir gucsuzluk gostergesi olarak algilanir. Aklin degil gururun kosulsuz hukum surdugu ortamlarda fikirler degil yumruklar carpisir ve her gecen gun nihai hedeften, basaridan biraz daha uzaklasilir.  Uzlasmak boyun egmek degildir. Tam tersi, uzlasmak istedigini elde etmenin tek yoludur. Bir yonetici "asil hedefe" odaklanmak yerine hep kendisinin onde oldugu, ne pahasina olursa olsun "ben merkezci" bir yol izledigi takdirde er ya da gec tokezler ve isini kaybeder. Surekli "ben, ben" diyen bir iktidar ve muhalefet, surekli eller havada, yumruklar hazir, birbirinin gozunu oymaya yemin etmis politikacilar ve hosgoruyu rafa kaldirip bu politikacilari kosulsuz takip eden insanlar. Uzlasmanin ve hosgorunun olmadigi, aklin tatile ciktigi yerde insanlarin kutuplasmasi ve ulkenin haritasinin 2-3-5 renge boyanmasi kacinilmaz. Ana hedefi unutup sadece birbirlerinin varliklarina odaklanmis ve birbirlerini yok etmeye calisan siyasi partilerin bulundugu bir ortamdan dogacak tek sonuc, birbirine guven duygusunu yitirmis bir halk, bundan nemalanarak buyuyen ve nihayetinde kangren olan siyasi partiler, ve bir turlu gelisemeyen, guduk kalmis bir demokrasi.

Insanoglu binbir cesit. Hepimiz hersey bizim istedigimiz gibi olsun istiyoruz. Ancak istedigimizi elde etmenin tek yolunun karsimizdakini ikna etmekten gectigini goremeyecek kadar korlesebiliyoruz. Uzun zaman once bir hikaye okumustum: Gunes ile ruzgar iddiaya girerler. Sokaktan gecen adamin uzerindeki ceketi kim cikarabilir. Ruzgar baslar esmeye. Eser, hizini arttirir, adamin ceketinin icine girmeye calisir, olmaz. Ruzgar ciktigi icin adam ceketine simsiki sarilir, birakmaz. Ardindan gunes gelir, baslar isitmaya. Yavas yavas isisini arttirarak ortami oylesine isitir ki adam ceketini kendiliginden cikariverir. Bugun bizim veya benzer politikacilarin (melesa ABD'nin Irak'ta yaptiginin) ruzgardan farki yok. Ruzgarin siddetinden gunesi henuz goremedik, gunese hasret kaldik.

Ruzgarin yerini gunesin alacagi gunu sabirsizlikla bekleyen Aydede'den sevgiler.


Hiç yorum yok: